Boğazda yılanlı yalı...
1 sayfadaki 1 sayfası
Boğazda yılanlı yalı...
Delfi’deki Apollon Tapınağı falcılarından birinin kristal küresinde kapkara bir yılan başı görüldü evvelâ. “Kara yılanı bu!” dedi ihtiyar falcı. “Güzel prensesin, kötü kaderi olacak”.
İmparatoru kara kara düşündüren bu haber, denizin ortasında bir kule yaptırma fikrini doğurdu. Ve Pera tepelerinden yapayalnız, yıllarca boğazı seyreden Galata Kulesi’ne bir kız arkadaş doğdu suyun içinden. Tıpkı bir deniz kızı gibi.
Kara yılanı, denize giremezdi ne de olsa. Lâkin bir üzüm sepetine girebildi. İşte bu hiç hesap edilmemişti. Prensesin adada yediği ölüm meyvesi oldu bir sepet üzüm.
Sultan 2. Mahmut tarafından şimdiki hâliyle yeniden yaptırılan Kız Kulesi, artık lokanta. Boğaz manzaralı ziyafet. Lâkin dikkat! Husûsiyle kızlar. Yemekten sonra meyve tabağınızda üzüm olmasın.
Sultan 2. Mahmut’tan bahsetmişken bir hâtırâsını daha yâd edelim. Yine boğazda, yine yılanlı.
Sultanın saltanat kayığı, boğazın serin sularında âsûde ilerlerken, Bostancıbaşı Abdullah Ağa da yalıları anlatıyor pâdişâhına.
Sultan Mahmut’un dikkatini celbediyor ahşap bir yalı. Bostancıbaşı’na soruyor:
— Şol Gülendam dilâşup kâşâne hangi zevâtın ola?
— Reisülküttâb Mustafa Efendi nâmıyla mâruf, kulunuzundur hünkârım.
— Münâsip midir ki tahliyesi? Satın almak dâhi isterüz.
— Sultânıma fedâdır. Lâkin bir mühim kusuru vardır. Yılan çıkmaktadır hünkârım her dâim bu yalıda.
— Yılanlı yalı demek. Söyleyin o halde sahibine, bir hoşça mukayyet olsun mâlikânesine. Biz dahi vazgeçmişüzdür almaktan.
Söylenen bir küçük yalan, bu büyük yalının ismi olmuştur yıllarca: Yılanlı Yalı.
Boğaz, kıvrım kıvrım uzanırken bir yılan gibi iki kıta arasında, bir denizden diğerine sessizce akmakta yıllarca hiç üşenmeden, hiç yorulmadan.
Bizans imparatorları tarafından hipodrom meydanına dikilen, birbirine dolanmış üç bronz yılan ise, başlarının üstünde dünyayı taşımakta, İstanbul’u yılanlardan korumaktaydılar. Osmanlı askerlerinden birinin, güçlü bir kılıç darbesiyle başları vurulan üç yılan, artık İstanbul’u koruyamaz olunca, şehrin başına yılanlar mı dolanmıştır bilinmez; lâkin Yerebatan Sarnıcı’ndaki Medusa’nın başını yılanların sardığı kesin. Gözlerine bakanları taşa çeviren büyülü prenses, kendisi de taşa dönmüş olmanın intikâmını alıyor. Medusa’nın saçları yılanlardan oluşuyor şimdi.
Haliç’in ortasında bulunan iki ada ise, bir zamanlar nüzhetiye bölgesiydi ve “ Yılan Adaları ” denirdi bu adalara.
Ne çok yılan var şu İstanbul’da. Birçoğu da Bizans yâdigârı. İşte bir tanesi de Yedikule’de.
Yedikule Zindanları’na hapsedilen Bizans asilzâdeleri, zindan kulesindeki yılanlı kuyuya atılırlardı. Soylu Bizanslılar, soysuz yılanlarla boğuşurlardı bu derin kuyuda.
Belki de Bizans, bunca yılandan kurtulmak için kendine sembol olarak çift başlı kartalı seçti. Zaten surlarla çevrili İstanbul’a yukarıdan baktığınızda da bir kartal başına benzediğini görürsünüz. Konstantin surlarının bulunduğu yere kadar başı, Theodosios surlarına kadarki kısmı da boynu. Ve bu kartalın gözbebeği de Ayasofya. Ayasofya’nın giriş kapısının üstünde bulunan iki delik ise bir başka yılan hikâyesinin konusu.
Bu şehrin yılanları da kuyruklu yalan gibi uzayıp gidiyor.
M.SAMİ ŞİMŞEK
İmparatoru kara kara düşündüren bu haber, denizin ortasında bir kule yaptırma fikrini doğurdu. Ve Pera tepelerinden yapayalnız, yıllarca boğazı seyreden Galata Kulesi’ne bir kız arkadaş doğdu suyun içinden. Tıpkı bir deniz kızı gibi.
Kara yılanı, denize giremezdi ne de olsa. Lâkin bir üzüm sepetine girebildi. İşte bu hiç hesap edilmemişti. Prensesin adada yediği ölüm meyvesi oldu bir sepet üzüm.
Sultan 2. Mahmut tarafından şimdiki hâliyle yeniden yaptırılan Kız Kulesi, artık lokanta. Boğaz manzaralı ziyafet. Lâkin dikkat! Husûsiyle kızlar. Yemekten sonra meyve tabağınızda üzüm olmasın.
Sultan 2. Mahmut’tan bahsetmişken bir hâtırâsını daha yâd edelim. Yine boğazda, yine yılanlı.
Sultanın saltanat kayığı, boğazın serin sularında âsûde ilerlerken, Bostancıbaşı Abdullah Ağa da yalıları anlatıyor pâdişâhına.
Sultan Mahmut’un dikkatini celbediyor ahşap bir yalı. Bostancıbaşı’na soruyor:
— Şol Gülendam dilâşup kâşâne hangi zevâtın ola?
— Reisülküttâb Mustafa Efendi nâmıyla mâruf, kulunuzundur hünkârım.
— Münâsip midir ki tahliyesi? Satın almak dâhi isterüz.
— Sultânıma fedâdır. Lâkin bir mühim kusuru vardır. Yılan çıkmaktadır hünkârım her dâim bu yalıda.
— Yılanlı yalı demek. Söyleyin o halde sahibine, bir hoşça mukayyet olsun mâlikânesine. Biz dahi vazgeçmişüzdür almaktan.
Söylenen bir küçük yalan, bu büyük yalının ismi olmuştur yıllarca: Yılanlı Yalı.
Boğaz, kıvrım kıvrım uzanırken bir yılan gibi iki kıta arasında, bir denizden diğerine sessizce akmakta yıllarca hiç üşenmeden, hiç yorulmadan.
Bizans imparatorları tarafından hipodrom meydanına dikilen, birbirine dolanmış üç bronz yılan ise, başlarının üstünde dünyayı taşımakta, İstanbul’u yılanlardan korumaktaydılar. Osmanlı askerlerinden birinin, güçlü bir kılıç darbesiyle başları vurulan üç yılan, artık İstanbul’u koruyamaz olunca, şehrin başına yılanlar mı dolanmıştır bilinmez; lâkin Yerebatan Sarnıcı’ndaki Medusa’nın başını yılanların sardığı kesin. Gözlerine bakanları taşa çeviren büyülü prenses, kendisi de taşa dönmüş olmanın intikâmını alıyor. Medusa’nın saçları yılanlardan oluşuyor şimdi.
Haliç’in ortasında bulunan iki ada ise, bir zamanlar nüzhetiye bölgesiydi ve “ Yılan Adaları ” denirdi bu adalara.
Ne çok yılan var şu İstanbul’da. Birçoğu da Bizans yâdigârı. İşte bir tanesi de Yedikule’de.
Yedikule Zindanları’na hapsedilen Bizans asilzâdeleri, zindan kulesindeki yılanlı kuyuya atılırlardı. Soylu Bizanslılar, soysuz yılanlarla boğuşurlardı bu derin kuyuda.
Belki de Bizans, bunca yılandan kurtulmak için kendine sembol olarak çift başlı kartalı seçti. Zaten surlarla çevrili İstanbul’a yukarıdan baktığınızda da bir kartal başına benzediğini görürsünüz. Konstantin surlarının bulunduğu yere kadar başı, Theodosios surlarına kadarki kısmı da boynu. Ve bu kartalın gözbebeği de Ayasofya. Ayasofya’nın giriş kapısının üstünde bulunan iki delik ise bir başka yılan hikâyesinin konusu.
Bu şehrin yılanları da kuyruklu yalan gibi uzayıp gidiyor.
M.SAMİ ŞİMŞEK
DeLiCaTe- web master
-
Mesaj Sayısı : 42
Doğum tarihi : 19/10/87
Yaş : 37
Nerden : indonesia
İş/Hobiler : bilgisayar mühendisi
çöy
Puanlama : 142
Kayıt tarihi : 29/12/08
Kişi sayfası
TeCRüBe:
(25/25)
AşK aDaMı: 25
iş aDaMı:iş aDaMı
1 sayfadaki 1 sayfası
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
Çarş. Ara. 30, 2009 5:06 pm tarafından sevdimistevarmiotesi
» MİG33 ''EFSANELER''
Paz Ara. 27, 2009 5:33 pm tarafından sevdimistevarmiotesi
» MİG33 KODLARI
Ptsi Ara. 14, 2009 2:47 pm tarafından KING
» Çılgın Yüzbaşı
Çarş. Ekim 21, 2009 4:15 pm tarafından ne10
» Şu Çılgın Türkler Kitabı Hakkında
Çarş. Ekim 21, 2009 1:00 pm tarafından gnc.ayaz
» Geleceğini Biliyordum
Çarş. Ekim 21, 2009 12:53 pm tarafından gnc.ayaz
» RECEP İVEDİK
Çarş. Ekim 21, 2009 12:48 pm tarafından gnc.ayaz
» Bunları Biliyormusunuz
Çarş. Ekim 21, 2009 12:40 pm tarafından gnc.ayaz
» PEKİ KADINLAR NE İSTER???
Çarş. Ekim 21, 2009 12:29 pm tarafından gnc.ayaz
» Sehitler Olmez...!!!(sehitlerimiz icin)
Ptsi Ekim 19, 2009 4:24 pm tarafından gnc.ayaz
» AŞK Dediğin Beklemektir ...!!
Ptsi Ekim 19, 2009 4:21 pm tarafından gnc.ayaz
» İNSANLAR UNUTUR... HATIRLATILMAZSA
Ptsi Ekim 19, 2009 4:17 pm tarafından gnc.ayaz
» DOĞUM GÜNÜ HEDİYESİ
Ptsi Ekim 19, 2009 4:14 pm tarafından gnc.ayaz
» TÜRK ASKERLERİ KOREDE
Ptsi Ekim 19, 2009 4:07 pm tarafından gnc.ayaz
» Işte ölümüne aşk:(
Ptsi Ekim 19, 2009 4:01 pm tarafından gnc.ayaz
» SATILIK KÖPEK YAVRULARI
Ptsi Ekim 19, 2009 3:55 pm tarafından gnc.ayaz
» SagopAyaz Buralarda Ayaz Var.
Ptsi Ekim 19, 2009 3:45 pm tarafından gnc.ayaz
» Dosya Yöneticiler cep için
Ptsi Ekim 19, 2009 2:55 pm tarafından gnc.ayaz
» s60 messenger programlar
Ptsi Ekim 19, 2009 2:46 pm tarafından gnc.ayaz
» Administrators List
Ptsi Ekim 19, 2009 1:33 pm tarafından gnc.ayaz